19 Aralık 2020 Cumartesi

 


GERÇEK BİR ÇÖZÜME NASIL ULAŞILIR?

    Gerçek bir çözüme ulaşabilmek için muhakkak o derdin içine girmek gerekir. Dert edindiğimiz konuyu anlayabilmeli ve tam anlamıyla özümseyebilmeliyiz. Bazen bunu yapmak yerine kolay olanı tercih ederiz yani vazgeçmeyi. Bazılarınız bana bu noktada katılmayıp vazgeçmenin ne kadar zor olduğunu hatırlatmak isteyebilir. Şunu söylemeliyim ki vazgeçmenin kolay olmadığını ben de biliyorum ama bu her konuda geçerli değil.  Bunun farkında olarak söylüyorum. Birçok insan dertlerine çözüm olarak anlık rahatlama yolunu tercih eder ve ruhunu, aklını susturur, bedenine ise hâkim olur. Ama bazılarımız bunu yapamaz ve kalıcı çözümler üretmek ister ya da kalıcı çözümler sunulmasını ister. Bunu yapamadığımız zamanlarda ise konunun akıbetiyle vazgeçmeye yöneliriz.  

     Çünkü bilinir ki bir derdin üstünü kapatmak sadece büyümesine sebep olur. Bazen o kadar büyür ve o kadar birikir ki içimizdeki dertler bu dertlerin kaynağı olan kişinin, son belki de küçücük bir hareketi dertlerimizin taşmasına sebep olur. “Bir insan acıdan delirdiğinde diğerleri onun acısını değil deliliğini görür.” dedikleri gibi karşımızdaki ve çevremizdekiler de bizim küçücük bir sebepten gemileri yaktığımızı düşünür. Birikmişliği, belirsizliğin verdiği huzursuzluğu, şöyle olsa nasıl olur? ya da böyle yapsam geçer mi? diye düşünmenin verdiği çaresizliği ve en sonunda tükenerek vazgeçtiğimizi görmezler. Onların o küçücük sebepleri bizi yutan kocaman bir birikintiye dönüşür ama fark etmezler. Boğuluruz. Boğuldukça iç dünyamıza çekilir ve daha çok düşünürüz. Sonra kaçmak isteriz nedense. Ruhumuzun bir yere gidesi vardır. Nereye nasıl bilmeyiz ama gitmek isteriz. Gidince her şeyin düzeleceğine bizi inandıranın ne olduğunu bilmeyiz tıpkı çözüme ulaştırmak istediğimiz dertleri bir türlü çözmeyi bilemediğimiz gibi.

☆ ABG ☆

7 Aralık 2020 Pazartesi



-"Belki en büyük problemimiz hep bugünü es geçip yarın için uğraşıyor oluşumuzdur." dedi adam.
-"Belki de. Oysa bugünü de çok iyi değerlendirmek lazım. Çünkü bugün de dünün yarınıydı ama değerlendiremedik." dedi kadın.
-"Doğru söylüyorsun." dedi adam ve devam etti. Bugünde, yarın diye dün aradığımızı aradık durduk ama çıkmadı bir şey. Demek ki kafaları değiştirmek lazım. Şairin de dediği gibi;
"Ömür dediğin üç gündür. Dün geldi, geçti. Yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür o da bugündür..."

Tebessüm etti kadın. Uzaklara dalan gözlerini adama çevirdi ve konuştu.

-O zaman bugünümüzü değerlendirelim! Yapacaklarımızı bir sonraki yarınlara ertelememek için...



☆ ABG ☆



 

22 Eylül 2020 Salı

 NEDEN YANLIŞ ANLAR YA DA ANLAŞILIRIZ?


     Tüm gün aklımda tek bir soru vardı. Neden yanlış anlar ya da anlaşılırız? Kimleri yanlış anladığımızı ya da kimlere karşı yanlış anlaşıldığımızı düşününce hep aynı noktaya vardım. Biz insanlar, sevdiğimiz insanları, değer verdiklerimizi yanlış anlarız genelde. Zaten diğerleri pek ilgimizi çekmez. Yanımızdan geçerler fark etmeyiz. Bize baktıklarında bunun üzerinde durmayız. İlgimizi çekmedikleri sürece varlıklarıyla ilgilenmeyiz. Oysa sevdiklerimiz iletişim kurduklarımız öyle mi? Her hareketlerinden bir anlam çıkarmaya çalışırız. Her sözlerinde ve düşüncelerinde bazen o an için düşünemedikleri şeylerde bile bize dair bir şeyler bulmak isteriz. Konuşma esnasında soğuk ifadeleri biraz fazla kullansalar onlara karşı bir hata yaptığımızı düşünüp hayıflanırız. Samimiyetimize güvenerek rahatsız olduğumuz bu soğukluğu dile getiririz elbette. Çoğu zaman "yanlış anlamışsın sana karşı bir soğukluğum yok bana bir hata yapmadın" diye dönütler alırız. Kimi zamansa gerçekten bize yönelik bir durum vardır ortada çözülmesi gereken. 
     Yanlış anlamak ya da anlaşılmak aslında bu hayatta en çok karşılaştığımız durumdur durup bir düşününce. Çok anlık gelişir. Bazen çok yıkıcı sonuçları olabilir. Arkadaşlığımıza, dostluğumuza, ilişkimize ve hatta aile bağlarımıza bile zarar verebilir. Sonrasında ne kadar üzülsek de değiştiremeyiz olanları. Affedilmeyiz, affedemeyiz bazen de. 
     Neden yanlış anlar ya da anlaşılırız? demiştim. Birçoğumuzun kolayına böylesi gittiği içindir belki de. Ama ben bunu kolaylık olarak düşünmüyorum. Her birimizin hayatının özel insanları var çünkü. Ve bizler onları önemseyip çok fazla düşünüyoruz bazen. İnce düşündüğümüz noktalar yanlış anlaşılmamıza sebep oluyor ya da düşünemediğimiz zamanlar. Kimi zaman ise bir konunun üzerine fazlaca eğilmek yanlış anlaşılmamıza davetiye çıkarıyor; kimi zamansa hiç önemsemeden, dinleyip düşünmeden o konuyu geçerek yanlış anlıyoruz. Yanlış anlamak ya da anlaşılmak ne kadar kötü bir durum gibi gözükse de gözümüze aslında içten içe gizlediği olumlu bir mesaj vardır. "Seni önemsiyorum beni en iyi tanıyanlardan birisin sen! Hatta en iyi tanıyansın belki de. Nasıl olur da beni yanlış anlarsın? Nasıl olur da bir an için seni anlayamadığımı düşünürsün?"  der  usulca. Ama o an için bu mesajı fark edemeyiz. Asıl anlatılmak isteneni yanlış anlamış, anlatmak istediğimizi de yanlış anlatmış oluruz. 
     Bir gün yirmi dört saat ve birçok yanlış anlamaya ve de anlaşılmaya gebe olarak başlar. Sonrasında da biter. Mühim olan ise özür dileyip gerçeği anlama ve öğrenme ehemmiyetini gösterebilmektir hayatta.  

    Ne olursa olsun sonunda özrünüzü dileyip affedileceğiniz, sorunlarınızı çözebildiğiniz, güçlü bağlarla oluşturulmuş ilişkilerinizin olması dileğiyle...


☆ ABG ☆



23 Nisan 2020 Perşembe






KORONAVİRÜS, CORONAVİRÜS 
Kısaca 

COVİD-19


     Çin'in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve Covid-19 adı verilen hastalığa yol açan koronavirüs salgını dünyaya yayılmış bulunmaktadır. 
Johns Hopkins Üniversitesi'nin verilerine göre, dünya genelinde görülen koronavirüs vakalarının toplamı 1,5 milyon civarına ulaşmıştır. Toplam can kaybı ise 80 binin üzerinde olduğu gibi iyileşenlerin sayısı da 300 binin üzerinde olduğu tespit edilmiştir. En fazla vaka görülen ülkeler ABD, İspanya ve İtalya olarak sıralanmıştır. En yüksek can kaybı da İtalya'da olmaktadır.
    İlk kez Aralık ayında görülen ve "2019-nCoV" olarak adlandırılan virüs, Koronavirüs ya da Corona Virüsü adıyla bilinmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 11 Şubat'ta koronavirüs kaynaklı hastalığa "Covid-19" adını vermiştir. Daha sonra küresel salgın anlamına gelen "pandemi" olarak ilan edildi. WHO Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, Covid-19'un "korona"nın co'su, "virüs"ün vi'si ve hastalık kelimesinin İngilizcesi "disease" sözcüğünün d'sinden türetildiğini açıkladı.

PEKİ SİZE BİR SORU, GERÇEKTEN COVİD-19'UN SİZİN İÇİN ANLAMI NE? SİZ BU VİRÜSLE İLGİLİ NELER DÜŞÜNÜYORSUNUZ?
     
     Ben bu yazımda kendimi korona virüsü olarak hayal ettim ve hakkımda çıkan haberler doğrultusunda bazı düşüncelerimi paylaşmak istedim. Sizce ben gerçekten Çinlilerin yarasa yemesi sonucunda ortaya çıkmış olabilir miyim? diyelim ki öyle olsun tüm Çinliler benim yüzümden hastalandı peki ya yarasa ya da diğer memeli ve küçük hayvanları tüketmeyenler neden hastalandı? Ben nasıl oldu da tüm dünyaya bu kadar hızlı yayıldım ve diğer ülkelerde virüsün çıkış merkezinden daha çok insanı hasta etmeyi başardım? Düşünmeye başlayınca insan beyni türlü sebepler bulabiliyor gerçekten. Peki kaçınız benim bir laboratuvar ortamında, bir insan eliyle üretilip, henüz panzehirim bulunmadan hızla yayıldığımı düşünüyor? 21.yy. dünyasında verilen biyolojik bir savaşın ve gizli planların sonucunda, ortaya çıkışımda kimler hem fikir? 
     Birçok insanın sesini duyar gibiyim. Her biriniz söylediğim en az bir sebep üzerine düşündünüz ve birinde karar kıldınız. Burada değinmek istediğim nokta fikirlerin doğruluğu ya da yanlışlığı değil. İnançlarımız! Hepimiz bir şekilde bir sebebe inandık ve sonuç olarak ortaya çıkmış bu virüsle mücadele ediyoruz. Üzerimizde oluşan korku algısının etkisiyle hareket ediyoruz ve sosyal izolasyona özen gösteriyoruz daha doğrusu göstermeye başladık. Zamanında eleştirdiğimiz soğuk ya da mesafeli bulduğumuz insanlar gibi, bir metre kuralıyla yaşıyoruz. Oysaki onlara karşı ne kadar ön yargılıydık farkında mısınız? Onların bir nezaket kuralı olarak gösterdiği tavrı; kibir, soğukluk ve uzaklık olarak algıladık çoğumuz ve saygısızca eleştirdik. Ve şimdi o çok sevdiğimiz insanlara karşı bir metre kuralını uygulamaya başladık. Bazılarınızın ne yani herkese, en sevdiklerimize karşı sürekli mesafeli mi olalım dediğini tahmin edebiliyorum. Söylemek istediğim bu değil insanlara karşı takındığımız ön yargılı tavra benim asıl eleştirim. Birkaç satır yukarıda da söylediğim gibi her birimizin farklı inançları var ve biz bunlara saygı duyduğumuz sürece güzeliz. İnançlarımız doğrultusunda ve içimizden gelen o doğru sesle hareket ediyoruz. 2020'de birçok kişi uçan arabaları bekliyordu fakat bir virüs sayesinde temizlik ve hijyenin önemini öğrendik. Ve birlik beraberlik içinde saygıyla bu süreci daha az hasarla atlatabileceğimizi gördük. Çok özendiğimiz Avrupa topluluklarının haline ve insanlara gösterdikleri tavra şahit olduk. Emekli maaşı ödedikleri yaşlıları ben yaşlı demek istemiyorum yaşça ileri insanları, ölüme mahkûm bıraktılar. Kimin parasını kimden korudular? O insanlar yıllarca çalışmanın karşılığında, müşkül durumda olmamak adına yaptıklarının bedelini canlarıyla ödediler. Bizler ise hep onları ve yaptıklarını üstün gördük. Kendi ülkemizin değerlerine ve insanlarına destek olmayı değil sözlerimizle köstek olmayı tercih ettik. Ve bu süreçte anladık ki bazen yapılanları çok abartmamak lazım bir şeylere körü körüne bağlanmamamız lazım.
    Ülkemizin eleştirilecek birçok yönünün olduğunu bilerek söylüyorum ki bu virüs işinde biz diğer ülkelere fark attık. Öyle ki bizi Avrupa Birliğine kabul etmeyenler bizim göndereceğimiz sağlık yardımlarına muhtaç oldu. Diğer ülkelerin bize muhtaç olmasından dolayı elbette mutlu değilim. Ama bu dünyada tek olmadıklarının, insan gücünün bazı durumlarda yetersiz kaldığını ve büyüklenmenin doğru olmadığını her birimiz “covid-19” ile öğrenmiş olduk. Düşününce birçok ülkeye göre hala çok şanslı durumdayız. Çünkü diğer ülkelerin aksine yıllardır içinde büyüdüğümüz gelenek ve göreneklerimizin aslında bizi birçok hastalıktan koruduğunun farkına vardık. Yaşça ileri olanlarımızı ölüme terk etmek yerine onların bilgi ve tecrübelerinden yararlandık. Bilim insanlarımız laboratuvarlarda, sağlık çalışanlarımız hastanelerde, polislerimiz sokaklarda, öğretmenlerimiz evlerinde çocuklara online eğitim vererek ve tüm hizmet sektörlerimiz üstlerine düşen görevi fazlasıyla yerine getirerek bu sancılı süreci diğer devletlere oranla daha az kayıp vererek atlatıyoruz.  Ve bir gün tamamen atlatacağız.

     Ben covid-19 olarak söylemek isterim ki; tüm bu yaşananlar insan olma, unutulan değerlerinizi bilme, kendinizi keşfetme, ön yargılarınızı ya da tabularınızı gözden geçirme, gelenek ve göreneklerinize sahip çıkma, birbirinize destek olma, birlik olma, sağlıklı olmanın kıymetini anlama ve aldığınız tek bir nefesin bile ne kadar önemli olduğunu hatırlama açısından size verdiğim bir moladır. Lütfen bunu özümseyerek değerlendirin.

        Dünyada ki tüm etkim bitene kadar sağlıcakla ve evde kalmanız dileğiyle 😊




☆ ABG ☆


15 Nisan 2020 Çarşamba

HAYAT ISKALAMAYI AFFETMEZ


Hep bir yerlere
Bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok...
Fast live,
Fast food,
Fast music,
FAST LOVE...

Dikte ettirilen yükselen değerler
In'ler
Out'lar...

Buna benzer bir odada
Şanslıysanız
Gökyüzünü görebilen bir pencere altında
BİTECEK HEPSİ...

Eyyy, dostluğu klavyelerinde,
Yaşamı monitörlerinde arayanlar.
Size sesleniyorum
Hangi tuş daha etkilidir?
Sıcacık bir gülüşten,
Ya da hangi program verebilir,
Bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz,
Dalgaların sahile vuruşunu?
İçinizi ısıtan Güneş'i,
Gönderebilir misiniz mail arkadaşınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yaşarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşa basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi,
KAYBOLAN ZAMAN?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler
Neden görmezsiniz
Bir akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır, 
Kitaplarınızın arasında?
Koklamak...
Duymak...
Dokunmak...
Yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuzda,
DUYGU TOPLUMU NİYE OLMUYORSUNUZ?

HAYAT ISKALAMAYI AFFETMEZ...
KEŞKE'LERLE...
TÜH'LERLE...
Baş başa kalmadan önce...

MÜŞFİK KENTER




3 Nisan 2020 Cuma



BİZİ SORSALAR

Kim bana bizi sorsa: 
Her şey gibi, hiçbir şey gibi, var gibi, yok gibi;
 hayal gibi, gerçek gibi, ne olduğu belirsiz,
 tanımsız çok şey gibi diyorum...

(2016)


☆ ABG ☆

22 Mart 2020 Pazar


"Bastığı yerin ayaklarının altında sıkı durduğunu hissedememek, hemen yola çıkacakmış kadar eğreti bir hayat yaşamak ne azaplı şeydi?"

İnsana ağır gelen onu bu huzursuzluğa sürekleyen de  bu güvensizlik duygusunun yoksunluğu değil midir zaten? Henüz nefes alırken içinde bulunduğumuz bu cehennemin oluşma sebebi güvensizlik ve günden güne bizi terk eden umudumuz...
Ve gerisinde kalan inancı zayıflamış, yüreği baharın geleceğine inanmayan bir nesle dönüşmüş zavallı bizler...

☆ ABG ☆

19 Ocak 2020 Pazar




GÖRMEK DEĞİL GÖRÜNMEK İSTİYORUM

       Yeni bir güne uyandım tıpkı her sabah olduğu gibi. Ama tek bir farkla, insanların aydınlığı görerek açtığı gözlerini ben güneşi hissederek açıyordum. Evdeki rutin işlerimi hallettim, annem yanıma gelip öptü, sevdi beni. Benim güzel kızım ne kadar da güzel görünüyorsun bugün diyerek. Güzel miyim gerçekten? diye düşündüm. Annemin söylediğine göre; uzun sarı saçlarım varmış, küçük bir burnum ve de ağzım tabii ki birde bunlara eşlik eden mavi gözlerim. Hiçbir şey göremeyen ama çok güzel görünen mavi gözlerim. Çok garip değil mi? Gözlerimi açıp kapatabiliyorum, hareket ettirebiliyorum ama hiçbir şey görmüyorum. Sarı saçlar nasıl olur? Sarı nasıl bir renk? Neye benziyor ya da ben bunu nasıl anlayabilirim? Bilmiyorum. Beni bu karanlık dünyaya getiren ve beni çok seven annemi hiç görmedim. Elleri yumuşak yüzü de öyle, gözleri daima yaşlı bunu hissedebiliyorum her dokunduğumda. Ama gözleri ne renk bilmiyorum dokunarak hissedemiyorum mesela.
     En büyük yardımcım olan beyaz değneğimi alıp yürümeye başladım. Benim en iyi arkadaşım elimde tuttuğum bu değnekti. Kalabalık ve maalesef kafelerle ve de onların masa sandalyeleriyle dolu kaldırımda yürümeye artık alışmıştım. Hem alışmasam bile insanlar oradan geçerken beni fark etmiyor ve benim yürüyüşümü kolaylaştırmıyorlardı. Buraya taşındığımız ilk zamanlar onlardan yardım isterdim ama hiçbiri beni görmezdi, daha doğrusu görmezlikten gelirdi. Aralarında yardım edenleri çıkmıyor değildi tabi ama onların yardımı da benimle iletişime geçmeden, beni değneğimden tutup çekerek ya da belimden sarılıp kaldırımdan inmem gerektiğini göstererek oluyordu. İnsanların bu yaptığını hem komik hem de acımasızca buluyordum. Ben de bir insandım benimde onlar gibi tüm uzuvlarım yerindeydi tek bir farkım vardı oda görmeyen mavi gözlerim. Okula gidebilmek için yaya geçidinden karşıdaki kaldırıma geçmem gerekiyordu her sabah. Trafik lambasının bulunduğu direğe iki üç kez çarptıktan sonra orada bir direk olduğunu öğrenmiştim. Bir yerlere çarpınca acıyan yer morarırmış annem vücudumda gördükçe öyle diyor. Biz görme engelliler için hazırlanan bir sensor var aslında ışıklarda. Ama sesi o kadar az çıkıyor ki o kalabalıkta ve gürültüde duymak imkânsız. İki kere araba çarptı bana bu şekilde. İkisinde de ucuz atlattım. Hayat görenler için korkunç belki de ama biz görmeyenler için daha korkunç. Başına ne geleceğini bilmeden bize zarar verebilecek durumları görmeden yürüyenleriz biz. Gören bir insana göre daha çok korkarız. Bize zarar verenlerin sesini duymadan teşhis edemeyiz, çoğu zaman o kişinin bize zarar verdiğini bile kanıtlayamayız.
      Beni gören ama görme engelli olduğumu bilmeyen birçok insan bana gıptayla baktıklarını konuşmalarında belli ediyordu. Oysaki güzellik mavi ya da yeşil gözde değildi, bilmiyorlardı. Bir gün bir kız arkadaşım beni erkek arkadaşıyla tanıştırdı ve arkadaşı beni beğenmiş olacak ki  “Allah’tan göremiyorsun yoksa çok kıskanırdım” dedi. Beni kırdığını ve bunu acımasızca yaptığını bilmeyerek söyledi bunu. Ki sorsak sebebini kıskançlığa bağlayacağı da aşikârdı. Oysaki o, birini görüp tanıyarak sevebilmenin güzelliğini keşfedememiş, insanları saçı gözü için sevmiş biri olarak asıl kaybeden olduğunu bilmiyordu. Birini dokunmadan sevebilmek gibi çünkü görmeden sevmek. Karşındakini gören gözlerin değil, gönlün sever çünkü. Çok isterdim onların gördükleri dünyayı görebilmeyi belki sevmezdim o dünyayı belki de gördüklerim beni çok mutsuz ederdi. Belkide gördüğüm her şey için üzülür ve de görmemeyi dilerdim ama görmek isterdim yinede. 
            Ve sırf görebildiğim için görünenlerden olmak...

☆ABG☆


Ben de bilmiyorum ki kendi hayallerimi tam olarak. Biliyorum hayallerimde çok çok genel tanımlarım var benim ama bunlar "kiminle özelleşecek" bilmiyorum. Bu yüzden kimseye anlatamıyorum belkide...

☆ABG☆