GERÇEK BİR ÇÖZÜME NASIL ULAŞILIR?
Gerçek bir çözüme
ulaşabilmek için muhakkak o derdin içine girmek gerekir. Dert edindiğimiz
konuyu anlayabilmeli ve tam anlamıyla özümseyebilmeliyiz. Bazen bunu yapmak
yerine kolay olanı tercih ederiz yani vazgeçmeyi. Bazılarınız bana bu noktada
katılmayıp vazgeçmenin ne kadar zor olduğunu hatırlatmak isteyebilir. Şunu söylemeliyim
ki vazgeçmenin kolay olmadığını ben de biliyorum ama bu her konuda geçerli
değil. Bunun farkında olarak söylüyorum.
Birçok insan dertlerine çözüm olarak anlık rahatlama yolunu tercih eder ve
ruhunu, aklını susturur, bedenine ise hâkim olur. Ama bazılarımız bunu yapamaz
ve kalıcı çözümler üretmek ister ya da kalıcı çözümler sunulmasını ister. Bunu yapamadığımız
zamanlarda ise konunun akıbetiyle vazgeçmeye yöneliriz.
Çünkü bilinir ki
bir derdin üstünü kapatmak sadece büyümesine sebep olur. Bazen o kadar büyür ve
o kadar birikir ki içimizdeki dertler bu dertlerin kaynağı olan kişinin, son belki
de küçücük bir hareketi dertlerimizin taşmasına sebep olur. “Bir insan acıdan delirdiğinde
diğerleri onun acısını değil deliliğini görür.” dedikleri gibi karşımızdaki ve
çevremizdekiler de bizim küçücük bir sebepten gemileri yaktığımızı düşünür. Birikmişliği,
belirsizliğin verdiği huzursuzluğu, şöyle olsa nasıl olur? ya da böyle yapsam geçer
mi? diye düşünmenin verdiği çaresizliği ve en sonunda tükenerek vazgeçtiğimizi
görmezler. Onların o küçücük sebepleri bizi yutan kocaman bir birikintiye
dönüşür ama fark etmezler. Boğuluruz. Boğuldukça iç dünyamıza çekilir ve daha
çok düşünürüz. Sonra kaçmak isteriz nedense. Ruhumuzun bir yere gidesi vardır. Nereye
nasıl bilmeyiz ama gitmek isteriz. Gidince her şeyin düzeleceğine bizi inandıranın
ne olduğunu bilmeyiz tıpkı çözüme ulaştırmak istediğimiz dertleri bir türlü
çözmeyi bilemediğimiz gibi.
dertler bu dertlerin kaynağı olan kişinin, son belki de küçücük bir hareketi dertlerimizin taşmasına sebep olur. “Bir insan acıdan delirdiğinde diğerleri onun acısını değil deliliğini görür.” dedikleri gibi karşımızdaki ve çevremizdekiler de bizim küçücük bir sebepten gemileri yaktığımızı düşünür. Birikmişliği, belirsizliğin verdiği huzursuzluğu, şöyle olsa nasıl olur? ya da böyle yapsam geçer mi? diye düşünmenin verdiği çaresizliği ve en sonunda tükenerek vazgeçtiğimizi görmezler.
YanıtlaSilYazdığınız bu satırlar ne için, kim için? Neye geç kalınmış, neler atlanmış? Onun ya da onların gözüne görünmeyen lakin sizin gönlünüzde biriken bu sızının sebebi nedir?Belki tüm bu bilinmezlik halledilebilecek sorunlardır. İnsanlar yüzyıllardır olmaz deninlen nice konularda bir araya gelmişlerdir. Belki tüm sıkıntıları unutturacak şey bir şiir belki de bir tesadüf. Bir selam, hoş bir gülümseme belki de karşılıklı içilen birer bardak çay.Her derdin bir dermanı yok mu?!.
Yorumunuzun başında söylediklerinize katılmakla beraber şöyle cevaplandırayım sorunuzu. "Dermansız dert yoktur." derler elbette. Kimi zaman dertlerimizin büyüme sebebi de insanların anlamayacağını düşünüp, içimize atmaktan kaynaklanır zaten. Ama bir insan derdim şu, bana bir çözüm bulun a dostlar, demeyi bırakmışsa bilin ki yorulmuştur. Daha önce gerçekten derdini anlatmış, dinlenmemiş ya da geçiştirilmiştir. Çözümü neyde , kimde ya da nasıl bulduğumuza bağlı bir durum bu aslında. Bazen gözümüzün önündeki çözümleri göremeyebiliriz. Ben bu durumu birçok insanın mutluluğu, burnunun üstünde unuttuğu gözlük gibi etrafta aramasına benzetiyorum. O yüzden dertlerimizi başkasına anlatırız ki burnumuzun üstündeki bizim göremediğimiz ama onun gördüğü gözlükleri bize hatırlatsın diye. Maalesef bu devirde görmedim, duymadım, bilmiyorum kafasında yaşayan çok insan olduğu için dertlerimizle baş başa ve çözümsüz kalacak kadar yalnızız. İnsan kendini anlayan bir insana denk düşmedikçe de dertlerinin dermanını bulamıyor maalesef...
YanıtlaSil