19 Ocak 2020 Pazar




GÖRMEK DEĞİL GÖRÜNMEK İSTİYORUM

       Yeni bir güne uyandım tıpkı her sabah olduğu gibi. Ama tek bir farkla, insanların aydınlığı görerek açtığı gözlerini ben güneşi hissederek açıyordum. Evdeki rutin işlerimi hallettim, annem yanıma gelip öptü, sevdi beni. Benim güzel kızım ne kadar da güzel görünüyorsun bugün diyerek. Güzel miyim gerçekten? diye düşündüm. Annemin söylediğine göre; uzun sarı saçlarım varmış, küçük bir burnum ve de ağzım tabii ki birde bunlara eşlik eden mavi gözlerim. Hiçbir şey göremeyen ama çok güzel görünen mavi gözlerim. Çok garip değil mi? Gözlerimi açıp kapatabiliyorum, hareket ettirebiliyorum ama hiçbir şey görmüyorum. Sarı saçlar nasıl olur? Sarı nasıl bir renk? Neye benziyor ya da ben bunu nasıl anlayabilirim? Bilmiyorum. Beni bu karanlık dünyaya getiren ve beni çok seven annemi hiç görmedim. Elleri yumuşak yüzü de öyle, gözleri daima yaşlı bunu hissedebiliyorum her dokunduğumda. Ama gözleri ne renk bilmiyorum dokunarak hissedemiyorum mesela.
     En büyük yardımcım olan beyaz değneğimi alıp yürümeye başladım. Benim en iyi arkadaşım elimde tuttuğum bu değnekti. Kalabalık ve maalesef kafelerle ve de onların masa sandalyeleriyle dolu kaldırımda yürümeye artık alışmıştım. Hem alışmasam bile insanlar oradan geçerken beni fark etmiyor ve benim yürüyüşümü kolaylaştırmıyorlardı. Buraya taşındığımız ilk zamanlar onlardan yardım isterdim ama hiçbiri beni görmezdi, daha doğrusu görmezlikten gelirdi. Aralarında yardım edenleri çıkmıyor değildi tabi ama onların yardımı da benimle iletişime geçmeden, beni değneğimden tutup çekerek ya da belimden sarılıp kaldırımdan inmem gerektiğini göstererek oluyordu. İnsanların bu yaptığını hem komik hem de acımasızca buluyordum. Ben de bir insandım benimde onlar gibi tüm uzuvlarım yerindeydi tek bir farkım vardı oda görmeyen mavi gözlerim. Okula gidebilmek için yaya geçidinden karşıdaki kaldırıma geçmem gerekiyordu her sabah. Trafik lambasının bulunduğu direğe iki üç kez çarptıktan sonra orada bir direk olduğunu öğrenmiştim. Bir yerlere çarpınca acıyan yer morarırmış annem vücudumda gördükçe öyle diyor. Biz görme engelliler için hazırlanan bir sensor var aslında ışıklarda. Ama sesi o kadar az çıkıyor ki o kalabalıkta ve gürültüde duymak imkânsız. İki kere araba çarptı bana bu şekilde. İkisinde de ucuz atlattım. Hayat görenler için korkunç belki de ama biz görmeyenler için daha korkunç. Başına ne geleceğini bilmeden bize zarar verebilecek durumları görmeden yürüyenleriz biz. Gören bir insana göre daha çok korkarız. Bize zarar verenlerin sesini duymadan teşhis edemeyiz, çoğu zaman o kişinin bize zarar verdiğini bile kanıtlayamayız.
      Beni gören ama görme engelli olduğumu bilmeyen birçok insan bana gıptayla baktıklarını konuşmalarında belli ediyordu. Oysaki güzellik mavi ya da yeşil gözde değildi, bilmiyorlardı. Bir gün bir kız arkadaşım beni erkek arkadaşıyla tanıştırdı ve arkadaşı beni beğenmiş olacak ki  “Allah’tan göremiyorsun yoksa çok kıskanırdım” dedi. Beni kırdığını ve bunu acımasızca yaptığını bilmeyerek söyledi bunu. Ki sorsak sebebini kıskançlığa bağlayacağı da aşikârdı. Oysaki o, birini görüp tanıyarak sevebilmenin güzelliğini keşfedememiş, insanları saçı gözü için sevmiş biri olarak asıl kaybeden olduğunu bilmiyordu. Birini dokunmadan sevebilmek gibi çünkü görmeden sevmek. Karşındakini gören gözlerin değil, gönlün sever çünkü. Çok isterdim onların gördükleri dünyayı görebilmeyi belki sevmezdim o dünyayı belki de gördüklerim beni çok mutsuz ederdi. Belkide gördüğüm her şey için üzülür ve de görmemeyi dilerdim ama görmek isterdim yinede. 
            Ve sırf görebildiğim için görünenlerden olmak...

☆ABG☆


Ben de bilmiyorum ki kendi hayallerimi tam olarak. Biliyorum hayallerimde çok çok genel tanımlarım var benim ama bunlar "kiminle özelleşecek" bilmiyorum. Bu yüzden kimseye anlatamıyorum belkide...

☆ABG☆